Geleceğin Mimarlığında Kentleşme ve Teknoloji
Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nezire Özgece, kentleşmenin mimarlık üzerindeki etkilerinden başlayarak, teknolojinin mimarlık pratiğinde yarattığı dönüşümü ve sürdürülebilirlik ile yöresel mimarinin uyumunu kapsamlı bir şekilde ele aldı. Özgece, özellikle Kıbrıs gibi ada ölçeğindeki bölgelerde kentleşmenin sınırlı alan, ekosistem hassasiyeti ve kültürel miras gibi özgün zorluklar içerdiğini belirtti. Bunun yanı sıra, plansız ve hızlı büyümenin kent ve çevre sorunlarını beraberinde getirdiğine dikkat çekti.
Dijital teknolojiler ve algoritmik tasarımın mimarlıkta devrim yarattığını vurgulayan Özgece, parametrik tasarım, yapay zekâ destekli simülasyonlar ve dijital ikiz teknolojisi gibi yeniliklerin tasarım süreçlerini ve yapım aşamalarını tamamen değiştirdiğine işaret etti. Bu teknolojilerin sürdürülebilirlik hedefleriyle entegre edilmesinin, enerji verimliliği ve çevresel etki optimizasyonu açısından kritik olduğunu dile getirdi.
Sürdürülebilirlik açısından ise yerel malzeme ve iklim koşullarına dayalı yöresel mimarinin teknoloji ile harmanlanmasının önemini vurgulayan Özgece, pasif iklimlendirme stratejileri ve akıllı bina sistemlerinin bu süreci desteklediğini ifade etti. Ayrıca, geleceğin mimarları için doğayla uyumlu tasarım, kaynak verimliliği, esneklik ve toplumsal duyarlılık gibi temel prensiplerin altını çizdi.
Kıbrıs’ın gelecekteki kentleşme ve mimarlık dokusunun, katılımcı ve bilimsel planlama anlayışıyla şekillenmesini umut eden Özgece, teknolojinin burada yaşam kalitesini artıran ve ekosistemle uyumlu çözümler geliştirmede önemli bir rol oynayacağını belirtti. Bu bağlamda, teknolojinin sadece modernleşme aracı değil, toplum yararına hizmet eden stratejik bir ortak olarak görülmesi gerektiğini vurguladı. Özgece, kentleşme, mimarlık, teknoloji ve sürdürülebilirlik arasındaki etkileşimleri derinlemesine tartışılarak, mimarlığın geleceğine dair önemli ipuçları sundu.

1. Günümüzde kentleşmenin mimarlık üzerindeki en büyük etkileri nelerdir? Özellikle Kıbrıs gibi bölgelerde bu etkiler nasıl şekilleniyor?
Günümüzde kentleşme, mimarlık üzerinde hem olumlu hem de olumsuz birçok etki yaratırken, mimarlık pratiğini hem fırsatlar hem de zorluklar açısından derinden etkiliyor. Yoğun nüfus artışı, konut ihtiyacı, altyapı baskıları ve doğal kaynakların sınırlı olması, mimarları daha esnek, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üretmeye zorluyor.
Kıbrıs gibi ada ölçeğindeki bölgelerde ise bu etkiler daha da özgün hale geliyor. Sınırlı alan, kıyı bölgelerinin korunması, kültürel mirasın varlığı ve ekosistem hassasiyeti, mimari tasarımı daha dikkatli bir planlama sürecine zorluyor. Ancak, Kıbrıs’ta durum biraz karmaşık ve sorunlu. Birçok sosyo-politik ve sosyo-ekonomik etkene bağlı olarak hız kesmeyen inşaat sektöründeki yoğunluk kentsel ve mimari sorunlarla birlikte birçok çevre sorununu da yol açıyor. Bilimsel ve teknik bir konu olarak ele alınması gereken kentleşme ise toplumsal – kamusal yarar gözetmeyen, hızlı ve plansız bir büyümeye dönüşüyor; gelişme değil genişleme yaşanmış oluyor.
2. Teknoloji ve algoritmik tasarım, mimarlık pratiğinde nasıl bir devrim yaratıyor? Bu dönüşümün en somut örnekleri nelerdir?
Günümüzde artan bir ivmeyle değişen ve yaygınlaşan dijital teknolojiler ile birlikte dijital tasarım ve üretim araçları, mimarlıkta hem biçimsel hem de performatif anlamda bir devrim yaratıyor. Geleneksel yöntemlerin yerini, veriye dayalı, çevresel faktörleri analiz eden ve karmaşık formları optimize eden sistemler alıyor.
Geometri bilgisinin matematiksel ve mantıksal modeller ile temsil edilebilmesine olanak sağlarken, yapıların tasarlanma, inşa edilme ve kullanıcıyla etkileşim kurma biçimlerini de dönüştürüyor. Bilgisayar destekli tasarım programlarından ileri düzey modelleme tekniklerine ve sanal gerçeklik uygulamalarına kadar uzanan bu araçlar, sadece yaratıcılık ve verimliliği artırmakla kalmayıp, aynı zamanda mimarlara tasarım ve yapım süreçlerinde yeni olanaklar ve keşif alanları sunuyor.
Sayısal tasarım ve dijital üretim teknolojilerinin gelişimi, mimari tasarımda esneklik ve çeşitliliği artırırken, bu sürece entegre edilen BIM (Yapı Bilgi Modellemesi) gibi teknolojiler de tasarım, üretim ve uygulama aşamaları arasında bütüncül bir köprü kuruyor. Hesaplamaya dayalı tasarım yaklaşımları, fikirlerin somutlaştırılması sürecinde dijital üretim araçlarıyla doğrudan ilişki kurarak, tasarımların hızlı bir şekilde prototipe veya uygulamaya dönüşmesini mümkün kılıyor.
Somut örnekler arasında matematiksel, mantıksal ve ilişkisel karşılıkları olan parametrik tasarımın ön plana çıktığı mimari projeler, yapay zekâyla geliştirilen simülasyonlar, dijital ikiz teknolojisiyle yönetilen akıllı şehir modelleri gösterilebilir. Bu dönüşüm, sadece tasarımı değil, yapım süreçlerini ve binaların yaşam döngüsünü de yeniden tanımlıyor.
3. Kentleşme ve teknoloji entegrasyonu hızla ilerlerken, yöresel mimari ve sürdürülebilirlik nasıl uyum içinde ilerleyebilir? Bu süreci sürdürülebilirlik hedefleriyle uyumlu yönetmek için hangi stratejiler uygulanmalı?
Yöresel mimari, sürdürülebilirliğin doğasında yer alır çünkü yerel malzeme, iklim ve kültürle uyumlu çözümler sunar. Teknoloji ile bu geleneği harmanlamak hem yerel kimliği korumak hem de çevresel verimlilik sağlamak açısından önemlidir.
Bu süreci sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda yönetmenin en etkili yollarından biri ise pasif iklimlendirme stratejisidir. Bu strateji, doğal çevre verilerinden yararlanarak iklimsel ihtiyaçların minimum ek enerjiyle karşılanmasını hedefler; böylece hem çevre kirliliği azaltılır hem de kaynaklar daha verimli kullanılır. Ayrıca teknolojinin entegrasyonuyla, dijital analizler sayesinde yerel iklimle uyumluluk değerlendirilebilir ve akıllı bina sistemleriyle enerji verimliliği artırılabilir.
Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin 2030 yılı sonuna kadar ulaşmayı hedeflediği Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının bazıları doğrudan, bazıları ise dolaylı olarak mimarlık disiplinini ilgilendirmektedir. Bu bağlamda, doğrudan ilişkili olduğumuz “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” hedefi özelinde değerlendirme yaparsak; şehirlerin daha sürdürülebilir bir yapıya kavuşması için herkesin temel hizmetlere erişebildiği, kapsayıcı ve güvenli yaşam alanlarının oluşturulması, ayrıca kültürel miras ile doğal kaynakların korunmasının öncelikli hale getirilmesi gerekmektedir.

4. Mimarlıkta hücresel otomasyon ve algoritma tasarımı gibi teknolojilerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkısı nedir?
Mimarlıkta bilgisayarların yaygın kullanımına karşın, algoritmik tasarımın potansiyeli hâlâ sınırlı ölçüde değerlendirilmektedir. Geleneksel yöntemlerden farklı olarak, algoritmik düşünce; tasarım problemlerine sayısal ortamda sistematik, çok yönlü ve optimize çözümler geliştirme imkânı sunar. Bu yaklaşım, yalnızca tasarımcının yaratıcı ufkunu genişletmekle kalmaz, aynı zamanda sürdürülebilirlik hedeflerine de doğrudan katkı sağlar. Özellikle hücresel otomatlar gibi algoritmik modeller, basit kurallar üzerinden karmaşık mekânsal düzenler oluşturma ve ilişkili gelişim potansiyelini irdeleme kapasitesine sahiptir. Bu yöntem sayesinde enerji verimliliği, doğal havalandırma, güneş ışığı optimizasyonu gibi çevresel parametreler erken tasarım aşamasında analiz edilebilir. Böylece hem kaynak kullanımını minimize eden hem de çevresel etkiyi azaltan mimari çözümler üretmek ve sürdürülebilir gelecek senaryoları oluşturmak mümkün olur.
Bu bağlamda, hücresel otomasyon ve algoritma tasarımı gibi teknolojiler hem yenilikçi hem de sürdürülebilir mimari çözümler geliştirmek için güçlü bir araç haline gelir. Yapay zekâ destekli algoritmalar sayesinde de bir binanın tüm yaşam döngüsü boyunca enerji kullanım profili analiz edilerek en uygun tasarım kararları alınabilir. Bu, sürdürülebilirliği sadece tasarımda değil, kullanım aşamasında da destekliyor.
BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında yer alan “Nitelikli Eğitim” hedefi kapsamında, mesleki bilgi ve iletişim teknolojilerinin teşvik edilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu doğrultuda, dijital tasarım ve modelleme teknolojilerinin mimarlık eğitimine entegre edilmesi ve eğitim sürecinde geliştirilen bu dijital ve analitik düşünce biçiminin, mesleki uygulamalara yansıyarak “Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar” hedefi doğrultusunda mimarlık pratiğine katkı koyması beklenir.
5. Geleceğin mimarları için sürdürülebilirlik konusunda hangi temel prensipleri önerirsiniz?
Geleceğin mimarları için önerdiğim temel sürdürülebilirlik prensipleri; doğa ile uyumlu tasarım yapma, enerji ve kaynak verimliliğini temel almak, yerel bağlamı göz ardı etmeden küresel çözümler geliştirmek, uzun ömürlü ve esnek yapılar tasarlamak ve toplumun ihtiyaçlarına duyarlı olmaktır. Ayrıca, mimarlığın etki alanı tasarım ve uygulama sonrası da devam ettiğinden, yapının ömrü ve kullanıcıların konforu açısından da sürdürülebilir olması gerekir. O yüzden yapının yaşam döngüsü maliyetlerini ve etkilerini analiz etmek de temel prensiplerden olmalıdır. Bu prensipler, yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından da yol gösterici bir çerçeve sunar.
6. Öğrenciler ve genç mimarlara, sürdürülebilirlik ve teknoloji konusunda kariyerlerinde nasıl bir denge kurmalarını önerirsiniz?
Öğrenciler ve genç mimarlar için en önemli adım, teknolojiyi bir araç olarak kullanmak ve bu araçları sürdürülebilirlik hedefleriyle bütünleştirmeyi öğrenmektir. Yani teknoloji, doğaya rağmen değil, doğayla birlikte çalışmalıdır. Yalnızca yazılım öğrenmekle kalmayıp, çevresel tasarım prensiplerine de hâkim olsunlar, her projenin sosyal ve ekolojik etkilerini değerlendirme alışkanlığı kazansınlar, küresel teknolojileri yerel sorunlara adapte edebilecek esnek bakış açısı geliştirsinler ve multidisipliner iş birliklerine açık olsunlar.
Mimarlık pratiğinin rekabet ortamı içinde bu teknolojik araçları daha çok kullanmak isteyeceklerdir ama teknolojik araç kullanma biçimleri, geleneksel tasarım yöntemlerinin yerini alma değil onları destekleme şeklinde olmalıdır.
Mimarlık eğitiminde öğrencilerime sıkça vurguladığım bir nokta, bilgisayar destekli çizim araçlarının pasif kullanıcıları olmamalarıdır. Bu araçları yalnızca kullanmakla yetinmeyip, onları yaratıcı süreçlerine yön verecek şekilde etkin biçimde kontrol edebilmelidirler. Tasarımlarını yazılımlara bağımlı, ezbere dayalı ya da kalıplaşmış kısıtlamalarla şekillendirmek yerine; dijital teknolojilerin sunduğu olanakları keşfetmeli, bu araçları yeni düşünme biçimleri geliştirmek ve deneysel alanlar yaratmak için birer araç olarak görmelidirler.
7. Gelecekte Kıbrıs’ın kent ve mimarlık dokusunun nasıl şekillenmesini umuyorsunuz? Bu süreçte teknolojinin rolü ne olacaktır?
Gelecekte Kıbrıs’ın kentsel ve mimari dokusunun, kamu yararı gözeten, bilimsel ve katılımcı bir planlama anlayışı doğrultusunda biçimlenmesini umuyorum. Mimarlığın, kent dokusunun temel bileşenlerinden biri olduğu düşünüldüğünde; yalnızca ekonomik kazanç odaklı ve birbirinin kopyası niteliksiz yapıların yol açtığı kimliksiz (hatta kimsesiz!) kentleşme eğilimlerinin yerine; kentsel belleği, özgün dokuyu, kültürel kimliği ve toplumsal dinamikleri gözeten, sürdürülebilirlik ilkesiyle uyumlu ve çağdaş teknolojilerle bütünleşmiş nitelikli bir mimari çevrenin ön plana çıkmasını diliyorum. Kısacası, Kıbrıs’ın özgün sosyo-mekânsal özelliklerini koruyan, nitelikli mimari yaklaşımlarla şekillenmiş, kimlik sahibi kentsel dokuların varlık kazanmasını umut ediyorum.
Bu süreçte teknolojinin rolü de son derece önemlidir. Ancak, teknolojik araçlar sadece modernleşmek için değil, yaşam kalitesini artırmak ve ekosistemle barışık bir kent dokusu oluşturmak için kullanılmalıdır. Veri tabanlı analiz teknikleri ve planlama modelleri, akıllı kent uygulamaları ve dijital tasarım araçları gibi teknolojik yenilikler, daha etkin, esnek ve sürdürülebilir çözümlerin geliştirilmesini mümkün kılmaktadır. Enerji verimliliği, çevresel etki değerlendirmesi ve iklim adaptasyonu gibi alanlarda teknolojiden yararlanmak, sadece tasarım kalitesini değil, doğrudan yaşam kalitesini de artıracaktır.
Dolayısıyla, Kıbrıs’ın gelecekteki kentleşme ve mimarlık vizyonunun; teknolojiyi bir araç olarak değil, toplum yararına hizmet eden bir stratejik ortak olarak konumlandıran, yerel değerlerle bütünleşmiş bir yaklaşımla biçimlenmesi gerektiğine inanıyorum.